Bedreddin mahir
Bedreddin.mahir@gmail.com
3 Nisan 2008
Romanya’nın başkenti Bükreş’te 2-4 Nisan 2008 de, 26 üye ülkenin liderlerinin yapacağı NATO zirve toplantısın da, temel konu enerji kaynaklarının denetimi oldu. Bu toplantıda iki önemli konu daha var, ABD'nin Doğu Avrupa'ya konuşlandırmayı planladığı füze kalkanı projesi konusu ve Genel Sekreter de Hoop Scheffer’in açıklamalarında dile gelen “siber savunmada örgütün sorumluluğunun artırıl”ması konusudur.
Bedreddin.mahir@gmail.com
3 Nisan 2008
Romanya’nın başkenti Bükreş’te 2-4 Nisan 2008 de, 26 üye ülkenin liderlerinin yapacağı NATO zirve toplantısın da, temel konu enerji kaynaklarının denetimi oldu. Bu toplantıda iki önemli konu daha var, ABD'nin Doğu Avrupa'ya konuşlandırmayı planladığı füze kalkanı projesi konusu ve Genel Sekreter de Hoop Scheffer’in açıklamalarında dile gelen “siber savunmada örgütün sorumluluğunun artırıl”ması konusudur.
NATO tarihi, ölüm, savaş ve istilaların tarihidir. Bu tarihin insanlık nezdinde açtığı yaralar daha yüzyıllar sürecek izlerle yaşamaya devam ederken, pervasız yenilenmelerin yapılmakta olduğu da gözlemlenmektedir. NATO’nun bu zirvesi, ABD dayatmaları altında, dünya ölçeğinde sürdürmek istediği tek kutuplu egemenliği, Avrupa birliğini kendi çıkarları için işlevlendirme çabaları, ve en önemlisi enerji kaynaklarını kendi çıkarları lehine yeniden denetim almayı güçlendirme girişimleriyle belirginleşti. NATO’nun Ukrayna ve Gürcistan’ı da üye yapma önermesiyle bir biçimde yeni soğuk savaşların düzenlenişine yönelerek Avrupa’yı ihtiyacı olmayan sorunlarla boğmak istemektedir. Avrupa bir maşa olarak Ruslarla gerginlik içinde sürecek ve alabildiğine karmaşıklaştırılacak ilişkileriyle kaos ortamı içinde etkisizi hale getirilirken, Rusların kuşatılması ve en yakın temas noktalarında tedirginlik içinde bulunması sağlanacaktır. “Füze kalkanı projesi” budur. Bu projenin en önemli acil işlevi ise ABD’nin Kafkas ve Ortadoğu enerji kaynakları ve yolları üzerindeki denetiminin de rahatlatılmasına bir hizmet olarak tırmandırılmaktadır. Bu amaçla üyelerden Afganistan’a askeri yığınak için talep dayatmalarının ardı arkası kesilmeden sürmektedir. Amerikan Dışişleri Bakanlığının, 18 Mart 1949 tarihinde okuduğu Kuzey Atlantik Antlaşmasıyla kurulan NATO artık Kuzey Atlantik Ülkeleri güvenlikleriyle ilgili olmayı bırakalı çok oldu. Zaten amacı da hiçbir zaman bu değildi. 1990’dan bu yana, soğuk savaşın bitiminden bu yana düşmansız yaşanmayacağı güdüleriyle, her türden özgürlük ve kurtuluş hareketini “terörizm” adı altında düşman ilan ederek yeni işlevler yüklenmiştir: bu yeni işlevler gerçekte eskinin devamını yeni söylemlerle örtmekten ibarettir. Bunun altında da en temel sorun enerjidir ve enerji kaynaklarına giden yolların güvenliğini kendi çıkarları için korumaktır. Bu çıkar denkleminde tüm ülkelerin, halkların ulusların, insani olan her şeyin tepelenip geçilmesi önünde hiçbir güç bırakılmamaktadır. Birleşmiş Miletler ve güvenlik konseyinin düştüğü haller bunun açık anlatımıdır. ABD küreselleşmenin karşısında küresel bir siyaset, dayatma kıyım ve yıkım projesiyle çıkmakta en yakın müttefiklerine bile rahmet göstermemektedir. Bunu da açıkça, ilan ederek, yeryüzündeki tüm güçlere haddini bildirmekten geri kalmamaktadır. Bu zirvenin temel sloganlarından biri de 'terörizme karşı ortak mücadele'dir. NATO, terörizm diye kendine ihdas ettiği yeni düşmanla iştigal ettiği abesler, özellikle bölgemizdeki emelleri için hayati bir araç olmuştur. Afganistan’da Ruslara karşı savaşın olmazsa olmaz müttefikleri Talibanlar ve el kaideler, ABD’nin bin bir amaç taşıyan yeryüzündeki müdahalesi için bir gerekçe figürü olarak dile dolanırken, “siber savunma” adı altında, bilgi ve iletişim çağının tüm etkinliklerini de çıkarlarının hizmetine sunma projeleriyle gelmektedir. Bu projelerde müttefiklerinin bile denetlenmesi, takip edilmesi, dinlenmesi, kontrol altında tutulması amaçlanmaktadır: NATO siber savunmada etkin yer alışı bu genelleme içinde ABD’nin hedeflerine varma çabası ön plandadır. Bölgemizde istihbarat faaliyetlerinin önemli bir dayanağı olan bu siber savunma projesinde, İsrail’le birlikte ABD, bölgemiz enerji kaynaklara uzanan ölümcül tutsaklık için ikame edilmektedir.
“Teröristlerin siber saldırısı” adı altında yaptıkları tanımlamalar: “Bilgi sistemleri doğrultusunda elektronik araçların bilgisayar programlarının ya da diğer elektronik iletişim biçimlerinin kullanılması aracılığıyla ulusal denge ve çıkarların tahrip edilmesini amaçlayan kişisel ve politik olarak motive olmuş amaçlı eylem ve etkinliklerdir. ”Olarak ortaya sunulurken, gerçekte bunu yapabilecek tek gücün kedileri olduğu gerçeğini gizleme amacı taşımıştır. Bunu, bu alanın teorisyenleri Desouza ve Hensgen, “İnsanları öldüren silah değil, silahı kullanan insandır.” Diyerek, siber araçların “iyi amaçlarla kullanılması” (!) gerektiğini dile getirerek, “siber savunma” adı altında, zayıf ülkelere saldırı yöneltmeyi meşrulaştırmaktadırlar. Böylesi bir etkinliğin, dünyamızda ABD başta olmak üzere belli başlı NATO ülkesi dışında kimsenin elinde olmayacağı düşünülürse, siber savunmanın ne anlama geleceği açıktır. Bunu da şu söylemle örtme çabasındadırlar; “Hemen hemen bütün ülkelerin gitgide bilgisayar ve iletişim teknolojilerine kaçınılmaz olarak bağımlı olması, içinde bulundukları risk durumlarının da, buna bağlı olarak artmasına yol açmaktadır. Pollitt’in ‘Amerika, tamamen bilgisayarlara bağımlıdır. Bu yüzden artan bir şekilde risk altındadır’ sözü bu gerçeği yeterice yansıtır özeliktedir.
Bütün bu hengamede ülkemiz tehlikenin tam ortasınadır. Bölgemizdeki çıkarlarına göre, ülkemizi ordusundan toprağına kadar, üslerinden siyasilerine kadar her yön ve işlevde çıkar planlarına göre mevzilendirmek isteyen ABD, NATO birliği adı altında amaçlarına daha etkin varmak istemektedir. Stratejik maşadan öte bir değer biçmedikleri ülkemizi, ateş çemberinde stratejik müttefik diye aldatan bu güçler, bölgemizde komşularımızla ebedi düşmanlıklar için her yola başvurmaktan çekinmemektedir. İran sorununda yapılmakta olan hazırlıkların da, kirli bir unsuru haline getirilmek istenmektedir. Afganistan ve sonra Irak işgalinde gösterilen askeri başarının devam edememesi ve bunun bölgede istenen politik sonuçlarının oluşmaması nedeniyle yeni cehennemi planlar üreten ABD, NATO güçlerini de içine alan hamleler için roller dağıttığı gözlenmektedir. Akıllara ziyan bu gelişmeler, ülkemiz ve bölgemiz üzerinde karanlıkların doğuşunu müjdeliyor gibidir.
Görülen o ki, “ortak savunma” adı altında NATO’nun kirli amaçlarına, “terörizm saldırıları” aldatmacası altında siber tutsaklık sürecine doğru tırmanın gelişmeler, ülkeleri ve ulusları ABD’nin evrensel çıkarlarına adapte olma dayatması yükseltilmektedir. Bu güne kadar ortaya çıkan tüm veriler, ABD’nin müttefiklerini de bu sürece başarıyla sürüklediği görülmektedir. Tarihin en büyük yalanıyla Irak’a yapılan saldırıda, müttefiklerin oynadığı gayri ahlaki rolü örtecek hiçbir şey yapılmamıştır. Bu uyumlaşama özellikle de zayıf ülkelere yaşamın tek alternatifi olarak dayatılmaktadır. Bu süreçte halkların önünde ye teslim olma ya direnme çizgisi dışında bir seçenek bırakılmamıştır.
Tüm zorluklarına karşın direnme çizgisi, halkın dik duruşunu sürdürebileceği tek seçenek olduğunu göstermiştir. Irak, Filistin, Lübnan, Hatta Afganistan’da durum budur. Direnme hattı, yeryüzünde halkın iradesini yenilgiye uğratacak bir silahın olmadığını göstermiştir. ABD’nin ve NATO gibi güçlerin insanlığa tasallutlarından kurtulmanın olası tek yolunun direnme olduğu belirgin hale gelmiştir. Ortak ülkemiz ve halklarımız açısından da durum budur. Aksi davranışlar sahiplerine çıkar sağlamayacak bir handikaptan ibarettir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder