Sınırları insan erdemleriyle belirlenmiş, ne sınıfsal ne de etnik nedenlere mahkum olmamış doğrularımızla özgürlük ve demokrasi mücadelesini sürdüreceğiz...

BURADAYIZ İŞTE...

OKURLARIMIN DİKKATİNE. BLOGUMDA TEKNİK BİR ARIZA YA DA BİR SALDIRI GERÇEKLEŞMİŞTİ.. ŞİMDİ HER ŞEY YOLUNDA...EMEKLERİMİZ BURADA... SAĞLICAKLA KALINIZ...

PARALEL BİR BLOG DA DEVAM EDİYOR...

Yeni blogun adresi: http://mirural.blogspot.com/

ŞU AN İZLEMEKTE OLDUĞUNUZ BLOG ADRESİ İLE YENİ BLOG ADRESİ BİRBİRİNE ÇOK YAKINDIR. İLGİNİZE TEŞEKKÜRLER.

MİHRAC URAL

...

...

...

...

TÜRK MODERNLEŞMESİ JAKOBENİZM VE BONAPARTİZM

Yener Orkunoğlu

Türkiye'de modernleşme hareketinin tarihini ve modernleşmenin toplum üzerinde yarattığı etkileri incelemek ve aynı zamanda modernleşme konusunda liberal entelektüellerin yarattığı yanılsamaları açığa çıkarmak zorundayız.
Liberal entelektüellerin çarpıttığı bir konu var. Siyasal İslam'ın yörüngesine girmiş bir çok entelektüel, Türkiye'deki Kemalistleri Jakoben olmakla suçlarlar. Yani Jakobenizm, darbeci ve anti-demokrat olmakla özdeşleştirilir. Böylesi bir değerlendirme, Jakobenizmin çarpıtılmasıdır. Kemalizm'i, Jakobenizm olarak değerlendirmek, Jakobenizme karşı bir haksızlıktır. Çünkü Jakobenizm, Fransız Devrimi döneminde küçük burjuvazinin (baldırı çıplakların) radikal bir devrimci hareketi olarak doğdu. Fransız Devrim hareketinin sol kanadını oluşturur.
((Devamı orta sol sutunda))

..

..

Mihrac Ural

Mihrac Ural

Yeniden felsefe okumak


Cumhuriyetin Doğuya sırtını dönmesinin mahkumu idik. Alfabe kırılmasının sonucu da, okuma adına nemiz var nemiz yok, arşivlerin küfüne terk edildi. Osmanlıdan çıkıp gelmiş haliyle zaten olmayan okumalara, sıçramalardan oluşan, dengesiz ve sonuçta eksiklikten kaynaklanan bir topallamaya düştük. Bu da, ülkemiz felsefe bilincinin derinlik ve bütünlüğünü oluşturacak zincir halkalarının kopuk olmasını getirmiştir.
Yunan felsefesi akılcılığının Aristo’yla temsil edilen sunumunu, İslami bir yorum ve ilerleyişle ele alan Farabi’de ifadesini bulan akılcılığa karşı, “ Tahafüt el Felasife” diyerek, dünya ve ahiret işinde akıla yer bırakmayan Gazali’nin, bu güne kadar süren tutuculuğundan yana saf belirlemiştir. Gazalinin, “filozoflar”ın aklın hareketinden yana dünyevi olayları yorumlayan yaklaşımlarına karşı yaptığı eleştirilere, aklın bir militanı İbni Rüşt’ün ünlü cevabı olan “Tahafüt el Tahafüt” ü tanımazlıktan gelmiştir. Böylece sağ, Yunan ve batı felsefe okumaları eksiğiyle iki ayağı topal hale gelmiştir. Dayandığı felsefi okumaların karşıtlarını da bilmemekle, sığ kalmıştır.((Devamı sol ana sutunda))

****

****

24 Nisan soykırımı hepimizi katletmişti...

Mihrac Ural

Osmanlının yürüttüğü son katliam olan Ermeni jenosidi –soykırımı- hepimizi katletmişti. Tam 93 yıldır sürmekte olan zorunlu sürgün ile insanlık sucunda İttihat –Terakki’nin ‘SOYKIRIM’ imzası vardır.

Ermeniler, kendi uygarlık katkılarıyla Anadolu’ya renk katan, bölgemizin en eski uluslarından olup, ”katli vaciptir” denilerek yurtları yakılmış, eski çağların bile tanık olmadığı bir vahşetle toptan sürgüne mecbur edilerek, 1,5 milyon insanı katledilmiştir; sürgünde ayakları telef olan uygar insanlar, Aziz Paşa’dan ayakkabı talep edince, “Rahat yürüsünler diye bunlara ayakkabı giydirin” diyerek verdiği emirle, “ayaklarına at nalı çakılmıştır”. Aç çocuklara, yüksekten sarkıtılmış ipe bağlı ekmekle, tavşan kaç tazı tut oyunu oynayarak işkence yapan, “su içerken yılan bile dokunmaz” erdemini ayaklar altına alarak, susuzluktan yerdeki su birikintisine yüzü koyun uzanıp su içen insanları topluca kurşuna dizen bir vahşet yaşanmıştır.

Dünya kamuoyunca tüm çirkefliğiyle bilinen bu katliamın Osmanlı sorumluluğunda olmasına karşın, TC. dahi bu kirli mirası reddetmeye yanaşmamış, Osmanlıyı savunmuştur; Maktulleri, katil ilan ederek saldırıya geçmiştir. Gerçekler sürekli inkar edilerek, yadsımaya dayalı bir düşünce sistematiği kurulmuştur.

“Resmi tarih” diye ünlenen tezler, inkarların tarihi olarak topluma dayatılmıştır.**19. yy sonlarından başlayarak, Katolik ve Gregoryan (Ortodoks) diyerek birbirlerine kırdırılan, tenkil ve sürgünlerle, mal mülklerine el konularak baskı altında tutulan Ermenilere yönelik soy kırımı, I Dünya savaşının, malum bol bahaneleri altında girişilmiştir (24 Nisan 1915).

Savaş sırasında, önce Ermeni gençlerinin Askere alınarak silahsız bırakılması ve ardından toplu tasfiyelerin yapılması, geride kalan Ermeni halkının Tenkil ve sürgünlerine geçilmesi. Bu konuda talimatların dakik bir biçimde, en yetkili resmi merciler tarafından istenip, izlenmesi. O dönemin Sadrazamı (Başbakanı) Talat Paşa’nın, başından itibaren olayları, dikkatlice takibi, emirler vermesi, istatistik tutması (iskan edecekleri yerde dahi nüfusa göre oranlarının %5 geçmeyecek düzeyde tutulmaları talimatları da dahil) ve bunun en ince ayrıntısına kadar yazılı özel notlarla tescili, Ermenilere reva görülen her şeyin, planlı bir tarzda icra edildiğini göstermeye yeterlidir (Ermeni tehciriyle ilgili Talat Paşa’nın tutanakları için bkz. Murat Bardakçı, Hürriyet gazetesi, 24 Nisan 2006’dan itibaren yayınlanan dizi) Bu, Ermenilere ilişkin, adına ne konulursa konulsun, yapılacak olanların önceden planlanmış eylemler olduğunu gösterir.

Bundan sonra, sonuçlara bakılarak, yapılanlara verilecek ad, tanımlamaya geçilir.*Böylesine planlı ve en ince ayrıntısına kadar takip edilmiş ve bir etnik topluluğa yönelen, sonuçta en iyimser tahminlerle, el yazması tutanaklardaki rakamlarla bir milyon (1000 000) üzerinde Ermenin ölümüne yol açan, kimi şehirlerde nüfusu yüz binlerden sıfıra indiren, çoluk çocuk on binlerce canın etnik yapısını değiştirmek için farklı etnik toplumlara dağıtan, topraklara el koyan, binalarını yıkan, her türden maddi ve canlı servetine el koyup katleden girişimlere, soy kırımından başka bir ad verilemeyeceği görülür.

Bu bir soykırımdır. (..)Osmanlıdan, cumhuriyete süre gelen bu aklın, daha uzun süre yürürlükte olma tehlikesi tüm çıplaklığıyla kendini göstermektedir. Tarihimizle cesurca yüzleşmeden bu aklı toplumsal işlevlerimizden ve geleceğe ilişkin yaşam planlarımızdan söküp atmak güç gibi duruyor.
((*)Ermeni jenosidi ve Kürtleri inkarı –Mihrac Ural)

**
Sıranın kendisine gelmeyeceğini sananların dikkatine, bu vatanın birimize değil, hepimize ait olduğunu bir kez daha, bin kez daha yeniden birbirimize kanıtlamakla yükümlü olduğunuzu artık anlamak zorundasınız.

Bilmelisiniz ki, farklılıkları içselleştirmek, onlarla barış içinde yaşamayı fiilen gösterip, haklarını anayasal ve kurumsal güvencelerle kökleştirmek ertelenmez bir görev haline gelmiştir, bu yapılmadıkça bu vatanın hepimize ait olduğuna kimseyi inandıramazsınız.

Mümkünü, imkansız hale getirmeye devam ederseniz, sizi biz farklılar, ayrı varlıklar bile kurtaramaz. Bunun vebali, Hrant Dink’in katline yol açan akıl sistematiğinin kıyımına tek tek ve topluca maruz kalmaktır bilesiniz.
((*)Hrant Dink'in Katli ve Tarihi Gerçekler –Mihrac Ural)


Murat Altunöz’ün Beklenen Kitabı Kırılgan Zamanlar Çıktı…

2002 Ocak ayında başladığımız yolculuğumuza 7 yıldır devam ediyoruz. Karalama Dergisi, ülkenin koşullarına göre bazen inişler ve çıkışlar yaşamamıza rağmen her geçen gün dergimizle daha da büyüyoruz.

Karalama Dergisi olarak;
Şair Nevruz Uğur ve Halil İbrahim Yıldız’ın kitaplarından sonra Karalama’nın Kurucusu ve halen Editörü olan Murat Altunöz’ün Kırılgan Zamanlar adlı kitabını yayımladık.
Geçmiş zamanların, kırılmış, yalnız ve hüzünlü dizelerinde bulduk kendimizi,
Her dize de bir direniş, bir sürgün, bir ayrılık ve özlem var.
((Devamı sol alt sutünda))

...

...

Yerel Çeteleşmenin Boyutu...

Murat Altunöz /Gazeteci

Çeteleşme yıllar sonra Ergenekon operasyonuyla tekrar gündeme geldi. Eskiden bildiğimiz mafya sistemi çökmüş artık daha organize ve daha profesyonel bir hal alan almıştır.Bazı yazarlar, Emekli Polisler ve Emekli askerlerinde içinde bulunduğu yeni bir yapı ortaya çıktı.Aslında bu tür çeteleşmeler yıllardır hep ülkemizde vardır. Ama bu hafta benim bahsetmek istediğim yerel çetelerdir. malesef son yıllarda ciddi anlamda yerel çeteleşme ve Organize suçlarda bir çoğalma vardır. Zaten Hatay il Emniyet Müdürü Osman Çapalı'da bu konuya dikkat çekerek " Bireysel suçlar artık organize suçlara kaymıştır" demiştir.
((Devamı sol ana sutunda))


İNTERAKSİYON

Faiz Cebiroğlu
Her gelişim, karşılıklıdır. Her ileriye yönelik değişim, bir interaksiyondur. İnteraksiyon, karşılıklı etkileşim oluyor. İnsanlar, başkalarıyla birlikte yer alarak, başkalarıyla birlikte öğrenerek sosyal yönlerini geliştiriyorlar. Sosyal yönünü geliştiren insan, aldığı öğreti ve deneyimlerle bireysel yönünü ”işleyerek” yapılandırıyor. Yapılanma, ”özbilinç” ve ”özgüven” ile nitelik bir hal alıyor.

İnteraksiyon ya da karşılıklı etki, yaşadığımız toplumda, değişik yer ve ortamlarda farklı farklı oluyor. Dille başlayan diyaloğa; insanların bulunduğu yaşam tarzları, çalışma biçimleri ve kısacası sahip oldukları sınıfsal konumları da ekleniyor. Sosyal sınıf, gelişimde ”ana halka” oluyor. Sosyal sınıf, ileriye yönelik değişimin ”can alıcı noktasını” oluşturuyor.

(Devamı orta ana sütunda )
http://mirural.blogspot.com/

...

...

Yabancılaşmanın Dinamiği


Mihrac Ural

Yabancılaşma, insanlık ailesini birbirine yakınlaştıran, farklarını hızla öteleyen özel mülkiyeti ve olumsuz sonuçlarını bile köşeye sıkıştırma işlevi gören sonuçlarıyla, olumsuz değil çok olumlu bir role sahiptir. Tarihsel süreciyle derinleşip geliştikçe gerçekleşen yabancılaşma, insana çok daha cüretkâr olma, çok daha özgürce beyin labirentlerinde kurguladığı fantezileri yaşama ve bunu yaparken de dar anlamda aile, mahalle gibi klancı darlığın etkiler altında kalmayıp, geniş anlamda da ulusal sınırları aşıp belki başlangıcı sanal âlemin nimetleriyle, bilgi çağının iletişim olanaklarıyla bu tutku ve arzularının doruklarını zorlama şansını elde etmektedir.Yabancılaşma olmasaydı, emeğin sosyal etkilerinden bahsetmemiz mümkün olamazdı. Emek ne kadar sahibinden uzaklaşır, ne kadar sahibine belirgin olmaktan çıkarsa, o kadar evrensel ölçeklerde hizmet sunmaya başlamış demektir. Ve bir o kadar kültürel farklılıklarını hesaba katmadan ( renk, ırk, ulus, coğrafya, bölge farkı tanımadan) insan türüne ait hale gelmiş demektir.
((Devamı orta ana sol sütunda: ))
http://mirural.blogspot.com/

..

..

MİLLİ MARŞLAR

Ayşe Hür
1955'te İsveç'ten bir kız jimnastik ekibi İstanbul'a gelir. Spor ve Sergi Sarayı'nda yaptıkları gösteriyi piyano eşliğinde söyledikleri bir şarkıyla bitirirler. Şarkı ‘Tre Trallade Jantor’dur. O sırada salondaki bütün izleyiciler ayağa kalkar ve ‘Dağ başını duman almış/Gümüş dere durmaz akaarrrrr….’diye İsveçli sporculara eşlik eder. Durumu bilmeyen İsveç medyası olayı "centilmen Türk seyircisinden jest" olarak yorumlar. Nereden bilsinler, tam 40 yıl önce şirin şarkılarını millileştirdiğimizi…
“Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur/Katibimin setresi uzun eteği çamur… diye başlayan ünlü türkünün bestesi 1853-1856 Kırım Savaşı sırasında İstanbul’daki Selimiye Kışlası’nda kalan ‘eteklikli’ İskoç Alayı’na moral vermek için yazılmış ‘Donsuz askerler…’ diye başlayan bir asker şarkısıdır. II. Mahmut döneminde (1808-1826) modernleşme çabaları sırasında askerlere giydirilen setre ve pantolon mutaassıp çevreler tarafından ‘sokağa donla çıkmakla’ eşdeğer görülmüş, özellikle de ‘gavur mukallitliği’ denilen bu modernleşme hareketine çabuk uyum gösteren eli yüzü katipler halkın diline düşmüştür. Bir İstanbul külhanbeyi, bu katiplerle alay etmek için, Üsküdar yolu üzerinde olan Selimiye Kışlası’nda kalan İskoç askerleri için yazılan marşın müziğine Türkçe sözler yazar ve ünlü Katibim türküsü ortaya çıkar.
1974 Kıbrıs ‘Barış Harekatı'ndan sonra bir Yahudi şarkısına Türkçe sözler yazılmış ve ortaya Ayten Alpman’ın ünlü Memleketim şarkısı çıkmıştır. 1980 darbesinden sonra solcu mahkumları ‘millileştirmek’ için marş niyetine binlerce kez çalındığı için bu gün pek çok eski mahkum, bu şarkının adını duyduğunda bile ciddi bir gerginlik yaşar. On binlerce Fenerbahçelinin coşkuyla söyledikleri Yaşa Fenerbahçe Marşı, Franko dönemine ait faşist güfteli Viva L'Espanya (Yaşa İspanya) adlı İspanyol marşıdır ve bugün İspanya’da pek çok kişi bu marşı duymaya tahammül edemez. Ülkücülerin söylerken gözlerini yaşartan “Çırpınırdı Karadeniz/Bakıp Türkün Bayrağına” türküsü 18.yüzyılda yaşamış Sayat Nova adlı Ermeni sanatçının Kamança adlı şarkısının Türkçesi’dir.

((devamı sol büyük sütunda))

1 Ocak 2008 Salı

AK Türkler Zenci Türklere Karşı...


HİKMET ALP

Sende mi Kemalist oldun babacığım?!...

AK Türkler Zenci Türklere karşı!...

Şimdiki solcular bir harika…

Baksanız ya, “sol-faşist” ya da “sosyal-faşistler”, siyaset arenasında birbirlerine pişti yapıyorlar.
İyi ki Behice Boran öldü. Yoksa, ırkçı Doğu Perinçek’in faşist sözlerini duysa idi, bin kez ölürdü,
İyi ki, Deniz Gezmiş görmedi bugünleri. Yoksa, en yakın dostları, solcu 68 kuşağının yaptığı köprüyü nasıl yıkıp, faşist-solcu, ırkçı olduklarını görecekti; bin kez ölürdü.

Bu arada AKP Hükümeti ile askerin ‘sınır ötesi’ beraberliği her an bozulabilir.PKK’yı haritadan silmek adına Kuzey Irak’ın topraklarına tecavüz edilerek, “boş olan”(!) köyler bombalandı. Demek ki, PKK’lilerin “boş olan” köylerde yaşadıklarını sandılar. Oysa burada farklı bir örgüt yaşıyordu.

Ancak, tıpkı Amerika’nın Kızılderili kafası saydığı ‘soykırım’ halleri gibi, ‘3 - 4 ya da 35 PKK’li öldürüldüğünün belgesi sunuldu.
Katil okullarının Cübbesiz Papazı ABD’nin giysisi ile Ortadoğu’nun göbeğine kocaman bir Türk lekesi koydu.
Böylece, Mustafa Kemal’in ‘yurtta barış, cihanda sulh’ ilkesi yok edildi.
Ve ne acıdır ki, Iraklı çocuklar bu kez ABD yerine Türk bombası ile uyandılar.

AKP’nin ılımlı İslami yaya dursun; solcu-ülküdaşları, ‘Türkçülük’ naralarıyla manşetlerde yer alıyor. Savaş naraları ile Amerika karşıtı(!) olarak ‘aynı yolda yürüyorlar’.

Suni –Alevi tartışmaları ise gündemde.
Kahramanmaraş’ı, Çorum’u Malatya’yı unuttuk.

Şimdiki milliyetçiler, şu bizim çılgınlar, Mustafa Kemal’in devrimlerine ok attılar.

Kadınlar ise yoksulluğun faturasında yaşarlar, yanı başımızda.
Mustafa Kemal’in kadınlara yönelik çalışmalarını sürdürecek lider yok.
Türban’ın derdine düştü “solcular”. Sıkma beyinleriyle kılık kıyafet devriminin neden o dönemde çıktığını düşündüler mi? Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış yoksulluk ve sebillik içinde olan halka neden kılık kıyafet devrimi öncelik olarak sunuldu? Batılı ve çağdaş düşünceye sahip olan Mustafa Kemal’in eşi Latife hanım ‘sessiz devrim’ kadını mıydı?
Balolarda dans eden Atatürk’ün resmine bakar bakar iç geçiririm.

Mustafa Kemal’in alfabesi ile (her başarılı adamın yanında kadın vardır) Kılık Kıyafet Devrimi’nde Latife Hanım’ın etkisi bence çoktu.. Avrupa’dan 3 yabancı dil ile Üniversite mezunu olarak, Mustafa Kemal ile telli duvaklı gelin evinde ilk önce örtülendi!.. Sonra da imam nikahı, o zaman yok ki, resmi nikah. Demek ki, resmi nikah, seçme ve seçilme hakkın kadınlara verilmesinde, Latife Hanım’ın etkisi çok büyüktü. Fikriye’yi kıskandığı yıllar olsa gerek.

Kim bilir tozlu arşivlerde daha neler var...



O dönemde AB’ye giren Atatürk’ün Türkiye’sinde bugün AB’ye giremiyoruz, C’YOK!...

Babayasacı Kemalistler, ulusalcı giysileriyle fırladılar, dinci, milliyetçi, ırkçı kafataslarıyla.
Milliyetçi -Rozet solcularımız da var artık.

Ağaçlar bile milliyetçi oluverdi. Atatürk’ün suretini dağlarda aramayı bırakıp bulutlarda arar olduk. En son haritamız bulutlar da uçuyor! Mavilerde parçalı bulutlu.. Anlamını yitirdi, kıstaslarını kaybetti, kimyalarını bozdu ölçü diye yaslanacağımız dağlar..

Başbakan’ın emriyle binlerce fidan dikme kampanyasının adı ‘Milli Ağaç Dikme Kampanyası’ oldu… Ben olsam adını, “AK Türklerin Ağaç Dikme Kampanyası” olarak koyardım. Öyle ki, doğada yaşayan börtü böcek de Türk geninden geliyor, diye bilim adamlarından müteşekkil konferanslar bile toplardım..!
O fidanların inceliğine bakmayın siz, kökü Türk’tür!
O haritaları da AK Türkler çizmedi mi? Ah Selanik , ah Topraklarımın oğlu Sebaty ah siz ne imişsiniz ne..
Dört tarafı denizlerle çevrili ülkem coğrafyası’nda denizler ise özgürdür.
İşte o nedenle Kurtuluş Savaşı da denizden başlamıştır.

Türk tarihi Fatih ile başlıyor ya, o tekerlekli gemilerle ‘yaaa Allah bismillah’ diyerekten İstanbul’u fethediyor…İyi de taa Viyana’da ne işin var? Orayı Müslümanlaştırmak adına askerlere zengin olma yolunun, talandan, istiladan geçtiğine işaret ediyor.. Yeni Cumhuriyeti Mustafa Kemal’in deyişiyle bu “serserice sürüklenişten” kurtulmak için kurulmadı mı? “Kimsenin toprağında gözü olmayacak, yurtta sulh cihanda sulh” olarak işe başlanmadı mı.. Osmanlı genlerimi depreşti ne oldu.. Anadolu yeniden mi? fethedilecek, başka uluslar bir kez daha mı tedip edilecek?

Osmanlı bu, yerli halkı yok edip doğu ve güneydoğu’ya doğru mu çiziyor Anadolu’nun ayrılıkçı haritasını ne dersiniz?
Sonra mübadele denilen olay Onlarca insan… Yunanistan ile yapılan ‘ insan değiş-tokuşu’ ile sürülüyor…
Bu arada Balkanlardan gelen Müslümanlara da ‘Türklüğü kabul ettiklerine’ dair anlaşma imzalatılıyor..
Etmeseydiniz? Sözleri ise balkanlı dillerin hapsedilmesinin bir engereğidir!..
Türk olmayanlar ömürlerinde görmedikleri ülkelerine sürgün ediliyor. Arnavutlar, Boşnaklar, Pomaklar Türkleştiriliyor... O tarafta soykırım var, bu tarafta müslüm-türkkan?!

İşte dincilikten milliyetçiliğin haritasında, komşumuzla uzlaşmanın yolunu aramaya bile tahammülümüz yok. Çünkü konuşan ABD giysili AK Türkiye.

Dini akımın tanrısı hiçbir hal ve şeraite ne sosyal ne siyasal ne de ekonomik bir vahisel program indirmedi. Vekaleti Allahtan aldıklarını iddia edenler gerçekte, kıymeti kendinden menkul sözlerle Allah’ı araç edinmelerinin tek kıymeti harbiyesi, halkın hiçbir çıkarına hizmet etmeyin kendi çıkarlarına bir maskeden ibaret olarak tecelli etmektedir..

Bugün Kuzey Irak’ta PKK avı(!) ile milyarlarca dolar silahlara yatırım yapılıyor. Oysa PKK halktır, Kürdün kökünden, coğrafyasından, dağından, ovasından, bayırından şehir köy ve kasabasındandır… Militanları katletseniz de bu coğrafyayı ve üstündeki halkı katledemezisiniz. Yalanı terk edin açıkça söyleyin siz kendi halkınızı katletmekten başka bir şey yapmıyorsunuz…
Artık korku doğdu…
Zira yoksulluğa terk edilen doğu ve güneydoğu ‘kimlik’ arayışında iken, yoksulluğun üşüyen yüzünde, Batı Türklerini, Ankara’nın göbeğindeki göç eden Kürt kökenli seyyar satıcılardan tutunda, varoş mahallelerinden ürker oldu. Bir asker şehit olduğunda ‘Kürt kökenlilerin dükkanları, evleri yakılıyor. Hata Ermeni vatandaşlarında. Şu sıralarda Papazlara saldırıları faşizm kitabını okuyan ya da duyan çocuklar yapıyor!..AK-IRK çocukları, gençleri sokaklarda ‘ölüm’ diye haykırıyor, sınıfındaki Kürt çocuk, suskun.

Ben tarih araştırmacısı değilim. Bu işi ‘baba’ gibi yapan nice araştırmacı kadın-erkek bilim adamlarımız, yazarlarımız var.
Diyeceğim şu ki,
Son günlerde Osmanlı geni lafı çok yaygın ya…
Soykırıma karşı olup soykır’dan gelen bir ecdadın çocuklarıyız..
Göçebe hayattan yerleşik düzene geçince, yerleşiklerin göçme zamanı …Değiş - tokuş örneği..

Diyorum ki, genetiğimizde var ya, ‘bir Türk dünyaya bedel’…Ülkesine bedel değil ama..
Sen Git Viyana kapılarına kadar dayan, girdiğin toprakların yerli halkını ise yok say, Türkmenleri zencileştir… Anadolu’nun elbisesi Osmanlı dönemi ile habire yamalanmış ama kefen günleri de çok fazla…
Şu Çılgın AKSOL- Türkleredir sözüm.






TÜRKLEŞTİRİLEN HARFLER

Bana Anadolu’nun renkliliğinden söz eden, rakılar içtiğim babama birkaç söz edeceğim; izninizle;

Bana Atatürk’ün balmumu olmadığını öğreten Atatürkçü ve solcu babam…
Mustafa Kemal Sözünü kullan diyen Babam..

ABC sıralarında iken Anadolu’mda halkların varlığını anlatmıştın. En çok da Kürt Halkının ezildiğini, açlığa, çoraklığa gömüldüğünü anlatırdın. Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Kemal Tahir gibi yazarları okutan BABAM… .
Okula ‘korkma…’diyerek derslere başlardık ‘marş marş ‘ ile de dönerdik evlere..
Ama baba bana ABC’nin içinde ‘Türkleştirilen harfleri’ niye anlatmadın?
Sende mi, Kemalist oldun babacığım?!
Kareli gömleğimin ceplerinden çıkardığım sümük mendilimle sümüklerimi silerken, ölen Filistinli çocuklardan da acıyla söz ederdin…
Filistin halkının özgürlük savaşçılarının o müthiş mücadelelerini anlatırken, ayağa kalkardın…Halkının özgürlüğü için savaşan gerillalarının mücadelesinde, küçük gözlerinin gözbebekleri irileşirdi de, ben çekinirdim.... 60’lı yıllardı, diyordun ki, çadırlarda yaşar Filistin halkı..
Şimdi ebebeynim hala Filistin halkı sömürülüyor, katliamlar yaşanıyor, hala insanlar çadırlarda yaşıyor.
Ve Filistin halkına destek olanlara da terörist deniyor baba…
Kürt halkını savunanlara da terörist deniyor…

Anadolum derdin ya, işte şimdi Meclis renklendi; Kürt halkını temsil eden milletvekilleri var. İyi de onlara da terörist milletvekili deniyor. İlle ‘ PKK terör örgütü ‘ diye açıklama yapacaklarmış! O zaman nefes alacak sol-sağ-milliyetçiler-faşistler!..
Bu arada okuyan kesim de dinciler babacığım.
Ah baba ah…
Bana sol faşistlerden, yobazlardan kork derdin..Ne kadar haklıymışsın bu konuda! ..
Hitler sol faşist lider olarak fırladı ya ..
Şimdiki çılgın sol Türkler de sol-faşist oldular…
İşte onların çocukları ‘Kavgam ‘ kitabını okuyorlar..



Bu arada rozet solcuları türedi..
Sabırlı ol, bilirim aniden sinirlenirsin, Dinle BABA;
Türk Solu diye bir dergi var, görmeni isterdim
Yıldızların komünist babası..
301 ‘inci madde ile ‘Ermeniyim, Türkiyeliyim’ diyen devrimci -gazeteci Hrant Dink’i ’Türk düşmanı ilan edip’ kışkırtanlar, ‘Türk kanını kirli gösteren Ermeni ’ diyen milliyetçi solcular da Hrant’ı yargılayan kerinçsizgillerdendi! .… İşte bu dergidendi provokasyon yapan kerinçsizgiller de…
Şimdi de rozet solculuğuna soyunmuşlar!
İstanbul’da ırkçılık provokasyonuna imza attılar…Üzerlerinde ‘Alışverişimi Türk’ten yapıyorum, param PKK’ya gitmiyor’ yazan rozetleri evlere dağıtıyorlar. Bu yetmiyor, birde Türk bayrağı da veriyorlar..
Türk –Kürt halkını , kardeşliğini kışkırtıyor, faşist solcular..
”Türk'üm diyen herkesin önündeki en acil milli ve devrimci görev budur”
”Türk düşmanı sistemin can damarı ekonomide kurulmuştur. Bu can damarını kesmemiz gerekmektedir. Düşman bize her cepheden saldırmak için özellikle bu cepheyi sağlam tutmaktadır. Onlar bunun öneminin farkındalar. Her Türk bu noktada bilinçli davranmalıdır ve uyarıcı olmalıdır. Türklük her alanda hırpalanmaktadır ve yok edilmek istenmektedir. Buna karşı Türk'ün her alanda kendisini savunması gerekmektedir. Bu nedenle Türkülüğe ve Türk'e her anlamda sahip çıkmalıyız. Bu nedenle alışverişimizi Türklerden yapmalıyız. Hiçbir yerde Türkçeden başka dil kullanmamalıyız, kullananlara da taviz vermemeliyiz. Türk müziği dinlemeliyiz, Türk yemeği yemeliyiz. Türklük nerede saldırı ile karşılaşıyorsa biz orada Türklüğümüze sahip çıkmalıyız. Cephemizi orada kurmalıyız. Atatürk için Tekalif-i Milliye'nin önemi bellidir. "Yerli malı Türk'ün malı" kampanyalarının değeri ve Türk davasına yaptığı katkılar ortadadır. 68 kuşağının devrimci gençlerinin Amerikan sigarasına, Amerikan gazozuna karşı koyuşunun anlamını kim yadsıyabilir? İşte sözler özetle bu..

Ama asıl vurucu olanda 68 militanlığıyla ve Kurtuluş Savası ruhuyla ırkçılık yapmaları.
Devrimciler, milliyetçi-ırkçı oldu. Senin anlattığın yurtseverlikle hiç alakaları yok.
Alpaslan Türkeş yaşasaydı, çoktan solcu olurdu. Nazım’ın şiirini okumuştu, biliyorsun.
Ne mutlu Ülkücü-soldaşlara derdi, belki..
Oysa ki ,
ZENCİ TÜRKLER unutuldu.
Bu milliyetçi-ulusalcı-ırkçı solcular, Türk malını , yemeklerini koruyalım, diline sahip çıkalım naraları atarlarken, bu misak-i milli sınırlarında yaşayan Zenci Türkleri sömürüyorlar, küçümsüyorlar.… Çoğu zenci -Türk dağ köylerinde yaşar.
Hatırlar mısın, seninle Yörük köylerine gezi yapmıştık.
Renkli giysiler, başlarında müthiş oyalı, beşibirlikli tülbentlerle bizi evlerinde ağırlamıştı, Türkmen kadınlar ve eşleri, çocukları, yakınları …
Ege’mde… Kaz dağının yamaçlarında ve Çanakkale yöresinde yaşarlar.
Pazarlarda çam sakızı, zeytinyağı, incir, üzüm gibi ürünleri satarlar.
Hatta onların pazarları bile ayrı beyaz Türklerden!
Zenci Türk, Ahmet amca, bize hazırladıkları yer sofrasında oturmak istememişti, ‘iğreniriz’ diye..
Ne çok üzüldük…
Keban’ın babası Ahmet amca ne demişti:
Hastanelerde yüzümüze bakmazlar, otobüslerde yanımıza oturmazlar…Ser sevil..

Eyyyy Solfaşistler sahip çıkmak istiyorsanız onlara çıkın!
Şimdi anlıyor musunuz, dağlara niye çıktı o gençler?
Daha doğrusu dağlara niye çıkarttınız onları?
Bir an düşünün bir an.., Anadilinize bir saatliğine yasak konduğunu düşünün ne yapardınız, işiniz gücünüz, randevularınız, sohbetleriniz, mahkemeleriniz, noterlik işleriniz, bayramlarınız doğum günü kutlamalarınız, tebrik kartlarınız, bil cümle var oluşunuzu dillendirişiniz ne olurdu bunu düşünün bir an
Sahi bu AK Türkler kimdir?

Baba sesini duyamıyorum…
Niye mimikli konuşuyorsun…Niye baba?.
Sen düşüncelerinden dolayı yargılandın, işkencelerden geçtin.
Ne oldu baba, sende mi Kemalist oldun?

İyi ki öldün baba, iyi ki… Gözüm önünde bin kez öleceğine hakkın rahmetiyle bir kez ölmen bin kez daha iyidir baba…

TÜRKÇELEŞTİRİLEN HARFLERE YORUM

Pedagog-Yazar Faiz Cebiroğlu’ndan ‘Türkçeleştirilen Harfler’başlıklı bölüme katkısını paylaşıyorum;

Sayın Hikmet ALP,

Yazını büyük bir önemle okudum. Yazdıklarına katılıyorum. Yazıda geçen ”Türkçeleştirilen Harfler” alt başlığına katkılarım olacak. Şöyle:
”Türkçede, C, F, H, I, J, L, M, N, P, R, Ş, V, Z harfleriyle başlayan Türkçe sözcük yoktur.” Haftanın günleri: Pazar, Pazar-(tesi), Salı, Çarşamba, Perşembe: Farsçadır. Cuma, Cumar(tesi): Arapçdır. Aylara bir bakalım: Şunat: Süryanice, Mart: Latince, Haziran: Süryanice, Temmuz: Sümer ya da İbranice, Ağustos: Latince. Eylül: Süryanice. Mayıs: Latince.

Keza, Türkiye’deki hiç bir şehir ve bölge adı Türkçe değildir: İstanbul, Edirne, Çanakkale,İzmir, Antalya, Manisa, Antakya, Tarsus, Mersin, Adana....Yunanca.

Çiçek, meyva ve sebze adlarının yüzde 90’nı Türkçe değildir. Yemek adlarının yüzde 90’nı Türkçe değildir.

Tatlı ve içki adları; hayvan adlarının yüzden 90’dan fazlası Türkçe değildir. Orhan Hançerlioğlu dahi, Türkçenin %90 yabancı kelimelerden oluştuğunu söylüyor. Bakınız: Eylemsel Yetke: Faiz Cebiroğlu, Alter Yayınevi, sayfa, 105 – 106.

Şu bir gerçek ki, Türkçe; Arapça, Farsça, Süryanice, Latince, Fransızca, İngilizce, Yunanca, Çince gibi... kelimelerden oluşmaktadır. Durum böyle iken, Türkiye’de bazı dil abartmacıları, bir yandan başka dilleri hor görüyor, diğer yandan da, kendi dillerini “tüm dünya dillerinden daha üstün olduğunu söylemektedirler.

Sayın Hikmet Alp,

“Türkçeleştirilen harfler” başlığın çok önemli ve yerinde bir saptamadır. İlerde bu konuda bir tartışma açılırsa, görüşlerimi tekrar yazarım.

Güzel yazın için sana teşekkür ediyor, başarılar diliyorum.

Saygılarımla.

Faiz CEBİROĞLU

1 yorum:

Unknown dedi ki...

MAKALELER BÜTÜNSEL KAVRANIR!..
Abidin Dinar


Cumali arkadaş, eleştiriniz için teşekkür ederim. Ama yazıyı satır satır ele alarak eleştirmenin haklı olmayacağını düşünüyorum. Hikmet ALP arkadaşın yazısı bütünsel olarak ele alınmalıdır.
Birincisi; yazı önemli bugünün milliyetçi eğilmelerine ve bunların soldan gelenlerine ciddi akıllı ve tartışma götürmez eleştiriler yöneltiyor. Bu eleştirilerini yaparken bir taraftan dini akımların yerini ve gericiliğini hatta ve hatta Kemalizm’in tarihsel rolü itibariyle, kendi döneminde oynadığı rolden daha da geriye bir gidişi temsil ettiğine vurgu yapıyor. Ve buna karşı tutumu söylüyor.

İkincisi; ülkemizin mozaik yapısını dile getiriyor ve Kürt özgürlük hareketini gerçekçi verilerle tanımlıyor bunun ötesinde gidip tutum belirliyor PKK halktır diyor. Bu tutum çok riskli bir tutum ama Hikmet Alp bundan çekinmiyor. Bunu söyleyen bir Hikmet Alp’in Kemalizm ile nasıl bir koku karışımı olabilir?! Bunu anlamak zor. Verdiğin örnekler yazı bütünü içinde anlamlıdır tek tek satırlar geneli belirlemez.

Üçüncüsü; Dün itibariyle Kemalizm’in oynadığı kimi olumlu roller olduğunu açıkça söylüyor ve bugünkü solun bunun gerisinde olduğunu belirtiyor bu ise Kemalizm övgü değil, tersine bir kıyaslama ile bu günün siyasal yozlaşmasına milliyetçiliğe hatta ırkçılığa düşmesine göndermedir. Yazı bu yanıyla anlaşılmalıdır.

Dördüncüsü; Bir ulusun tarihsel değerlerini kötülemeyi bir devrimci olarak uygun bulamaz kimse. Atatürk yada Mustafa kemal tarih içinde bir evrenin fiilidir. Bu filin tarihsel misyonu bir ulusun değerleri içinde anlam bulmuşsa bunu anlamak gerekecek. Hikmet Alp bunu anladığını konuda farklı açılardan olumlu ya da olumsuz olması itibariyle ele almıştır ve belirtmiştir görüş olarak. Bundan bugün için bir önerme yapmamıştır. Tersine bugün için önerisi özgürlük hareketinden yana, Kürt hareketinden yana dini eğilimlerini gerici ilkeliklerine karşı bir tutum olarak belirmiştir. Bu anlamda M. Kemal’i gericilerin 21.yy yapmak istediklerinden daha ilerde işler yaptığı hatırlatılmış ve Kürt halkının hak arayışına karşı M.Kemal’i silah yapanların düştüğü milliyetçiliğe sert eleştiriler göndermiştir.
Sonuç olarak Hikmet Alp’ in yazısını daha dikkatli okumak gerek .

Ve her şeye rağmen eleştirinden dolayı teşekkür ederim .

*Söz konusu yazı iyi niyetli, temiz , hümaniter bir tepki olarak görülebilir.