Faiz Cebiroğlu
Ders: II
Her gelişim, karşılıklıdır. Her gelişim ve değişim, inter-aksiyondur.
Tek başına gelişme olmaz. Tek başına değişme olmaz. Tek başına hiç bir şey olmaz. Aslında tek başına diye bir şey de olmaz!
Bu söylediklerimin önermesi şu oluyor:
Eğitim, karşılıklı ve sosyal bir süreçtir.
Görüyorsunuz, salondayız. Yüz yüzeyiz. Birlikteyiz. Birlikte öğreniyoruz. Birlikte bilgileniyoruz.
Bu şunu gösteriyor: En küçük bir eğitim dahi, en azından iki kişiden oluşuyor. Nasıl mı?
Bakın, okuduğumuz kitaplar, birileri tarafından yazılıyor. Gazeteler, makaleler… Çoğu zaman, bunları yazanlarla yüz yüze değiliz, ama gene onlarla, fikirleriyle birlikteyiz. İster yüz yüze olsun, isterse yazdıkları yazılar yoluyla olsun, gene onlarla ve onların haberi olmadan fikirleri ile birlikteyiz. Birlikteyiz. Bu, bir.
İkincisi, burada, Danimarka’da eğitim, sosyal bir sürecin eğitimi oluyor. İşte, bir aradayız ve zaten birlikteyiz. Biliyorsunuz; tartışmalarımız, grupsaldır. Değişik konulara yönelik olan projeler, grupsaldır. İmtihanlara girmek, grupsaldır… Bu şu demek oluyor: Bizler başkalarıyla birlikte yer alarak, yani ”kollektif” bir şekilde gelişiyoruz. Bu çok önemlidir. Bu sosyal değeri yaratan, yaşatan ve günümüze kadar sürdüren, hangi toplum modeli olursa olsun, bu çok önemli ve savunulması gerekiyor. Zaten savunuyoruz. Zaten, özelde buradaki eğitimi, genelde bu eğitime cevap veren böylesi bir ”ortakçı toplum” için, mücadele ediyor ve bunun ”kalıcılığını” savunuyoruz. Zaten kavgamız da bunun içindir. Bütün kavgamız, beraberce gelişmek ve böylece bireysel olarak ”özgür” olmak içindir!
Öğrenci arkadaşlarım;
Unutmamak gerekiyor; bireyi tüm yönleri ile geliştirmek için verilen kavga, aynı zamanda uluslararası bir kavgadır. Parentez açıyorum; ben bu kavga yüzünden sürüklendim; önce Ortadoğu’ya, daha sonraları buraya, Danimarka’ya, ulaştım. Ama ne ilginç, kavgamız burada da devam ediyor. Gerçekten ne ilginç, ”ortakçı toplum” için, mücadelemiz, hâlâ devam ediyor.
Bireyi geliştiren ”ortakçı bir toplum” için verilen kavgada ”coğrafya” önemli değil. Önemli olan, Ezen ve ezilen dünyada, bizi ezenlere, bizleri ”sürüleştirmek” isteyenlere karşı birleşmek ve ortaklaşa mücadele etmektir. Bir parantez daha açıyorum: Ben, biliyorsunuz, birey gelişimin durdurulduğu bir ülkeden, buraya geldim. Burada bunları sizlere söylemek, hem çok ilginç, hem de kavgamızın uluslararası yönünü gösteriyor. Bu şu demektir: Bireysel gelişim ve kurtuluş kavgamız, genelde uluslararası bir kavgadır. Bunu somut bir şekilde göstermek ve bütünleştirmek gerekiyor. Bu kavgayı, sürekli güncele ve uluslararası alana taşımak gerekiyor…
Konferans salonundan birisi bana, ”daha fazla bilgi” ile ”daha iyi bilgi” arasındaki farkı sormuştu. Soru çok ilginç ve yararlıdır. Şimdi bu soru üzerine uzun uzun düşünme fırsatı bulmadan şunları söyleyebilirim:
”Daha fazla bilgi” verdiğimiz eğitimin temel prensipleri arasında görmemiz gerekiyor ve zorunludur. Ama ”daha iyi bilgi” daha fazla bilgiden biraz da ayrılıyor. ”Daha iyi bilgi” aldığımız çok yönlü bilgiden oluşan bir niteliktir. İleri, daha ileri için rol oynayan, bireyi değiştiren ve geliştiren bir niteliktir. Niteliksel sıçramanın ifadesidir. Budur.
Arkadaşlarım;
Eğitime bakın, grupsaldır. Grupsal çalışmalar, daha fazla bilgiye kaynaklık ediyor. Bu yolla yaratılan bilgi zenginliği, ”daha iyi bilgiyi” yaratmaya da vesile oluyor. Görülüyor, ”daha iyi bilgiye” gene kollektif bir çabanın yolundan geçiyor.
Öğrenci arkadaşlarım;
Sizlere bunları ifade ederken, kafamda iki tez oluştu. Bu tezleri açmadan sizlerle de paylaşıyorum:
Bir: Eğitmek, kendini de geliştirmek demektir.
İki: Öğrenmek, kendini de geliştirmek demektir.
Bu tezlerimi bir sonraki derste açacağım.
Ama şimdi geriye kalan zamanda sizlere önemli tespitlerde bulunacağım:
Eğitimin birinci amacı, insanı bütün yönleri ile geliştirmektir. Bütünlüklü gelişim;
Bir: Duyu organlarının geliştirmesi
İki: Devinimsel gelişim
Üç: Duygusal gelişim
Dört: Sosyal gelişim, ve
Beş: Bireysel gelişim, oluyor.
Bireysel açıdan kendini geliştiren insan; duygularını geliştiren, ”kimlik elde eden”, ”ben neyim?” sorusuna cevap veren insandır. Böylesi sorulara yanıt veren insan, ”özdeğer” ve ”özgüvenle” dolu insan, oluyor.
”Nasıl bir toplum?” ve ”nasıl bir eğitim?” insanı böylesi bir aşamaya getirir? Sorulması ve yanıtlanması gereken soru budur.
Değişik toplum ve eğitim modelleri vardır. Burada üç bakıştan sözetmek mümkün:
1) Otoriter toplumlardaki otoriter eğitim
2) Demokratik toplumlardaki demokratik eğitim
3) Liberal ya da ’bırakınız yapsınlar- bırakınız geçsinler’ modele uygun olan eğitim.
Bireysel gelişime en iyi yanıt veren model, hiçkuşkusuz, demokratik toplumlardaki ”demokratik eğitimdir”. Böylesi toplumlarda birey, karşılıklı olarak yetişir. ”Aile – çocuk” , ”öğretmen – öğrenci” ilişkisi, karşılıklıdır. Her iki kesimde ”bireysel gelişime” katkıda bulunmak için vardırlar.
Böylesi bir toplumda insan, dışsal değil, içsel bir iradeyle gelişiyor.
Arkadaşlarım; bir de, bu modele karşıt olan, otoriter toplumlardaki eğitimin yarattığı insana bakalım:
Bu modele göre, birey, yeteneksiz, pasif ve a-sosyal olarak görülür. Böylesi toplumda insan, önce ailesinin ve daha sonra öğretmen ve diğer yetişkinlerin kotrolu ve disiplini altındadır. Burada bireyin gelişiminden ziyade, bireyin, “söz dinleyen”, “herşeye evet” diyen ve “ uslu” olan bireyden bahsetmek mümkün...
Evet, bireysel gelişim; demokratik toplumlarda, demokratik eğitimle şekillenen, diyalogla oluşan bir süreç oluyor.
Bir sonraki derste buluşmak üzere…
--------------------
(*) Danimarka’daki öğrencilere verilen derslerden
(*)http://www.faizcebiroglu.blogspot.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder